"Ayinesi iştir kişinin / Lafa bakılmaz"


Marmaristen Datça'ya doğru yol aldığınızda,
Datça'ya 20 km tabelası ile Emecik Köyünün
giriş tabelasını görebilirsiniz.
Emeklilik zamanlarımı İstanbul dışında Kuzey Ege'de
Edremit körfezinde memleketim olan küçük bir köyde
geçirmeyi planlarken; hayat, Egenin en güneyine, ilk
cümlede tarifini verdiğim bu köye getirdi beni.
2007 Kasımdan beri yaşadığım bu köyde, köydeki hayatımla
ilgili tecrübelerimi/gözlemlerimi ve kaybolmaya yüz tutmuş
bilgileri zaman buldukça paylaşacağım.
Umarım zamana iyi bir tanıklık ederim.

Ve zaman değişti. Yol kasım 2014 de Emecik'ten Datça'nın içine düştü. Artık Hayat DATÇA'nın içinden akacak..

17 Ocak 2015 Cumartesi

Yeni İnsanlarla, Yeni Bir Şehirde, Yeni Yılı Karşılamak / Karşı Kıyı Atina

Bir yılbaşı kutlaması hayalim var, Müslüman olmayan bir şehrin meydanında, çanlar çalarken, havai fişekler atılırken, her yer ışıklarla süslüyken yeni yıla merhaba demek. Havai fişekler başıma yağmalı, ben onları başım yukarda seyrederken boynum tutulmalı, kulaklarım çan sesinden çınlamalı, insanların zıplamaları, sarılmaları, öpüşmeleri. Bu kadar karamsar ve umutsuz ortamda bir nebzede olsa kısacık mutluluk anları.

Atina'da yaşayan Büyükadalı İrinula'ya bu hayalimden bahsetmiştim yazın bizi ziyarete geldiğinde. Diğer Avrupa şehirleri ölü ama Atina daha güzelmiş yılbaşında. Davete icabet etmemek olmaz dedik, erken biletle, her tarafın kar kıyamet olduğu günlerde Atina'daydık.

Yılbaşının kutsal bir yanı yok diyenler yanılıyorlar. Ortodokslar için kutsal. Rumların inancına göre; ilk Hristiyanlık döneminde, Kayseri'de yaşayan ilk Hristiyanlardan o bölgenin iktidar sahibi, o sene her zamankinden çok fazla vergi talep eder. Ama öyle böyle değil. Eğer vermezseniz..... "kırk katır ya da kırk satır misali" yani. Elde avuçta ne varsa toparlanır ve kiliseye getirilir. Amma velakin ne olursa olur vergi toplayıcı sırra kadem basar ve gelmez. Kilisenin elinde bir sürü yiyecek, giyecek, ziynet eşyası v.b kalır. Kim ne bıraktı bilinmiyor, Aziz Vasilis düşünür ve toplanmış olan şeyleri  hasta ve çocuklardan başlayarak herkese dağıtır. İşte Rumların yılbaşı inancı. Bu yüzden çamlar süslenir, altına hediye paketleri konulur ve noel baba hediyeleri dağıtır.

 
Bizde noel anne dağıttı..
 
Arkadaşım geleneklerine bağlı bir hanım. Eve girdiğimizde her yer Noel süsleri ile doluydu. Mutfak havlusundan peçeteye kadar her şeyde Noel Baba vardı.

 
 31 aralık sabahı kapı erkenden çalmaya başladı, çocuklar ellerindeki demirden üçgeni bir metalle çalıyorlar (bir tür zil) ve Noel şarkısını söyleyip yılbaşı harçlığı topluyorlar. Noel şarkısında Kayserili Aziz Vasilis anılıyor, ve ondan evin hanımına hayır duaları, bolluk, bereket dilekleri getiriliyor.

Bütün gün yemek hazırlama telaşı, akşam yemek saati yaklaştığında masa hazırdı.

 
Akşam dediysem, Yunanistan'da akşam yemeği saati 22:00 da başlar, daha erken restorana giderseniz, çok sakindir, sizi hemen tanırlar, turistsinizdir.

Gelenlerde yemekle gelince masa üstünde yer kalmadı. Ben de (Büyükada'dan gitmek zorunda kalıp orada yaşayanlara sürpriz oldu) mercimek köftesi yaptım. Orada mercimek köftesi bilinen bir tat değil. Yemek bitmişti ki gece 12:00 yi vurmadan geri sayım başladı ve ışıklar söndü, çatal kaşık, tencere tava, tabaklar vurulup büyük gürültü yapılarak yeni yıl şarkısı herkes tarafından söylendi. Işıklar yandı, herkes herkesi öptü, Rumcası "çok senelere" kalihronya denildi. Ve gelenek üzere içinde para saklı yılbaşı çöreği kesildi, pay edildi, şampanya patlatıldı.
Herkes heyecanla paranın kime çıktığını aradı, ama bulamadı. Para yok. Oysa yılbaşı ağacının altında uğur var, şanslı kişiye verilmek üzere bekliyor. Çörek parçalandı. Para yok. En sonunda çöreği yapan kişinin para koymadığına kanaat getirilip kura çekilmesine karar verildi. Ve hediyelerin başına geçildi. En çok çocuklar sevindi diyeceğim ama bence hediye alan herkes sevindi. Şarkılar söylendi, halaylar çekildi, danslar edildi.

İstanbul'da yağan karın soğuğu ve ayazı Atina'ya düştü. Son yirmi yılın en soğuk ve tepelerine kar düşen bir Atina' da yılbaşı ve sabahı. Bu benim şansım olsa gerek, iyiye mi yoksa kötüye mi işaret bilemedim. Soğuk ve karla karışık yağmurun olduğu ilk 2015 sabahında Glifada da uyandık. Kahvaltı sonrası dediysem öğleden sonra, İrini'nin oğlu Yani  bizi şehir dışında bir yere götürdü. Sounion'a. Sanırım 50-60 km gittik. Tipiden tepeye çıkmak imkansız. Burası Poseidonun tapınağı. İrini buranın mitolojik hikayesini anlattı. Girit adasında öküz başlı bir canavar yaşarmış. Ve bu canavara her sene kurban olarak güzel kızlar ve oğlanlar gönderilir. Sıra Atina şehrine geldiğinde Kral Aigeus un oğlu bu duruma itiraz eder ve canavarla savaşmaya gider. Babası ne yapsa da oğlunu bu kararından caydıramaz. Gitmeden yapılan anlaşmaya göre eğer başarırsa dönüşte beyaz yelken açacaktır. Babası resimdeki bu tepede beklemeye başlar, Oğul canavarı öldürür ama yelkeni değiştirmeyi unutur ve kara yelkenle memlekete doğru gelirken baba kara yelkeni görür ve kendini yardan aşağı bırakır. İşte Ege denizinin adı Kral Aigeus dan gelir. Hüzünlü bir hikaye.

 
 Pire Limanını sanırım duymuşsunuzdur. İzmir'e ne kadar da benziyor burası. Diyamandi'nin (O da Büyükadalı) şoförlüğünde Pire'yi gezdik. Kordon boyunda kısa bir yürüyüş sonrası biz diyelim Türk kahvesi, onlar - dediysem arkadaşlarım değil Yunanlılar - desinler yunan kahvesi eşliğinde sohbet ve günün ışıklarının eğilmesini seyrettik. Akşam üzeri güneşi güzel fotoğraf veriyor hani.





 
 Akropol ziyaretini heyecanla bekliyorum, bizde yerinde yeller esen "Bergama tapınağı neye benziyor"u hayal edebilirim. Büyük bir hayal kırıklığı oldu bana. Bütün heykeller, evet bildiniz, British Museum de ya da Berlin'de. Ne acı. O günün güzel tarafı gün yüzünü gösterdi. Biz Akropolden dönerken, akşam ayazını göze almış guruplar gün batımı için çıkıyorlardı.

 

 
Akropol müzesi birazcık yüreğime su serpti serpmesine ya, yine de elde var hayal kırıklığı.

Akropol'den aşağı bakarken geniş bir alanda yeşillikler içinde sütunların olduğu meydan dikkat çekiciydi. Akşam İrini'ye sordum, orası eski pazar yeri fakat demokrasi meydanı deniliyor çünkü herkes orada toplandığı sırada politika yapıyormuş. Dikkatli bakarsanız büyük bir kapı kalıntılarını görebilirsiniz. Burası antik Atina şehrinin giriş kapısı, bu alanın yakınında Atina'nın en geniş caddesi yer alıyor. Daha sonraki günlerde bu caddeden geçerken surları gördük. Antik dönemde her dört yılda bir olimpiyatlara giden sporcuları karşılarken bu surlar yıkılırmış. Sebebi de sizler varsınız artık bizim surlarla korunmaya ihtiyacımız yok manasına. Sembolik bir saygı ifadesi.

 
Tramvayla eve dönerken Hasan "bir noktada herkes haç çıkartıyorlar gördün mü?" dedi. O gün değil ama sonraları gördüm, o kişi için kutsal olan ya da belli başlı büyük kiliselerden geçerken genç/yaşlı herkes istavroz çıkartıyor. Dindar bir toplum yani. Kiliselerde herkes ikonaları öpüyor. Genç yaşlı çoluk çocuk.



 
 Bir akşam Psiri'de tavernada (tavernanın tam karşılığı restoran demekmiş), bir akşam İtalyan restoranında, bir akşam da adını söylemeden geçemeyeceğim Eliniko deniz ürünleri restoranında yemek yedik (özellikle Eliniko ya bayıldım tarz olarak). Bir akşam arkadaş sohbeti için kafe buluşması. Daha ne olsun değil mi?


 

6 ocak İsa'nın vaftiz edildiği günmüş. O gün kiliseye gittik, içerde ilahiler söylenirken dışarda tören hazırlığı tamam. Çoluk çocuk orada. Bir bayram havası. Kortej eşliğinde Haç deniz kenarına götürülüyor ve Haç denize atılıyor (Bu tören denize kıyısı olan bütün kiliselerde yapılırmış). Haç'ı çıkarmak için denize giriliyor / biz televizyonda yalnızca erkekleri görürdük ama orada aralarında kadınlar da vardı. Denizden Haç çıkartılıyor, denize girenler tek tek haçı öpüp papaza veriyor. Böylece dünyadaki bütün denizler ve sular kutsanmış oluyor.
 



 
 7 Ocak, bütün Yani'lerin isim günü. Rumların inancında eğer çocuğa bir azizin adını verirsen doğum günü haricinde o azizin öldüğü gün olan isim gününü de kutluyorsun. Aynı doğum günü kutlaması gibi yani iki doğum günü kutlanmış oluyor. İrinin oğlunun isim günü de  7 ocaktı.
 
Bu seyahatten yukarda aktarmadığımın dışında kalan notlar:

Akropol'ün üzerinden hiç kuş uçmazmış. Nedenini hala kimse bilmiyormuş.
 
Ulaşımda hiç kontrol yok. Glifada'dan her yere ulaşım kolay.
 
Atina'nın her yerinden denize girebilirsiniz.


 Şehirde çok fazla grafiti var.
 


 
Sokak kahvelerine bayıldım. Hele dantelli masalara ve boyalı ahşaplara imrendim
 




 
 Restoran ve kafelerde hiç plastik yok


 
  Sokaklarda her yerde turunç ve zeytin ağaçları var

 
Şehir merkezinde 5 kat üzerine iki ya da üç kata izin var, ancaaaak! daraltarak kat yapabilirsiniz, çünkü hava akımına engel olmanıza izin verilmez
 
 
 
Binaların dışına eklenti yapamazsınız, hatta apartmanınızda tente rengi bile aynı olmak zorunda.
 
Alışveriş merkezlerinden hoşlanmıyor Yunanlılar, onun yerine caddelerde dolaşmayı tercih ediyorlar, ve insanlar hep sokakta ya da kafede ve ya tavernalarda.
 

 
 Hafta da üç gün siestaları var, resmi daireler bile öğleden akşam üzerine kadar kapalı, sonra açılıp akşam yediye kadar çalışıyorlar.
 
Orada da sokak hayvanları var.
 
Peçete gibi bir çok ortak kelime var. Siz Türkçe konuşurken sizin konuşmalarınızı anlayan ama konuşamayan birilerine, ya da size Türkçe cevap verecek birilerine her an rastlayabilirsiniz.
10  gün boyunca bir çok kelime öğrendim. Artık karşı kıyıdan gelen komşulara Kalimera, Kalispera, yasu, yases, naysikala ya da naystikala diyebileceğim. Karşılıklı kadeh tokuştururken de onlar şerefe derken ben yamas diyeceğim.
 
 "Kalihronya / Çok Senelere"