"Ayinesi iştir kişinin / Lafa bakılmaz"


Marmaristen Datça'ya doğru yol aldığınızda,
Datça'ya 20 km tabelası ile Emecik Köyünün
giriş tabelasını görebilirsiniz.
Emeklilik zamanlarımı İstanbul dışında Kuzey Ege'de
Edremit körfezinde memleketim olan küçük bir köyde
geçirmeyi planlarken; hayat, Egenin en güneyine, ilk
cümlede tarifini verdiğim bu köye getirdi beni.
2007 Kasımdan beri yaşadığım bu köyde, köydeki hayatımla
ilgili tecrübelerimi/gözlemlerimi ve kaybolmaya yüz tutmuş
bilgileri zaman buldukça paylaşacağım.
Umarım zamana iyi bir tanıklık ederim.

Ve zaman değişti. Yol kasım 2014 de Emecik'ten Datça'nın içine düştü. Artık Hayat DATÇA'nın içinden akacak..

2 Kasım 2012 Cuma

Ena-Diyo-Triya Kuzey Yunanistan Bir Yol Hikayesi 1

Kuzey Yunanistan'a doğru yola çıkıyorum, yüzyıllar boyu ortak yaşanan topraklara doğru. Bir çok hüzünlü hikayeler dinlediğimiz coğrafyaya doğru gidiyoruz. Ziyarete mi gidiyoruz, aramaya mı, bulmaya mı? Hangisi? Henüz bende cevabı yok.

Seyahat arkadaşlarımın bir bölümünü tanıyorum, çoğuna ise henüz bir merhaba demişliğim yok. Belki benden bahsedilmiştir. Uyumlu bir gurup olduklarını ben de anlatılanlardan biliyorum. 

Benim seyahatim Datça'dan başlarken, onların ki bir gün sonra İstanbul'dan başladı. Sabah erken yola çıktık ilk merhabalarla. Yolumuz uzun. Yaklaşık bin km gidiş, bin km dönüş 5 gece 6 gün. Hedef Yanya, ya da yerel adı ile iyonina veya yanina. Selanik konaklamalı geçeceğiz Yanya bölgesine. Şanslıyız, bu bölgelere, şehirlere daha önce gitmiş olan yol arkadaşlarına sahibiz.

Hepimizde yola çıkmanın heyacanı hissediliyor.  Bizim araç 5 kişilik, "yanımıza fazla eşya almamalıyız bagaj sorunu olabilir" denildi, fazla eşya almadık, bagajımız hafif, aklımız yüreğimiz hafif mi bilinmez.

İlk klometrelerde eski tanıdıkların sohbeti ile gurub kısa  sürede kaynaşıyor. Tekirdağ yakınlarındaki kahvaltıdan kısa bir süre sonra sınırdayız.  Sınırlar, yasaklar, geçişler sıkıntlı durumlar. Arafta gibisindir. Ne orasıdır, ne burası. Hem buradasındır, hem de başka yerde, kontrol edilirsin güvenilmezlikle, izin alırsın, iktidarı, gücü görürsün. Devlet brokrasisini ve bir sürü sıkıntılı durumu. Oysa bütüne baktığında, burası ile karşı taraf arasında bir fark yoktur. Birbirine benzersin. Aslında hepimiz biraz ötekiyizdir. Belki de bu yüzden kızarız, başkalarında hata olarak gördüğümüz şeylere.

Sıkıntılı bekleyişi çözmek için sistem, vergisiz alışveriş yerleri koymuş sınırlara, insanlar biraz kendilerini unutup, karlı olmanın, karlı çıkmanın yanılsamasıyla alışveriş yapıyorlar. Bizde diğer bütün herkes gibi aynı tuzağa düşerek alışveriş yapıyoruz, belki de almayacaklarımızı da alarak.

Oh!!! nihayet geçtik sınırdan. Yeni bir ülke, yeni insanlar, yeni bir coğrafyaya doğru gidiyoruz. Sohbet, muhabbet, kahkaha derken bir çığlıkla kendimize geliyoruz, "Dikkat kaza yapıyoruz" Yüz  kilometre ilerledik belki, otoyolu ayıran beton duvarda gösteri yapan motosiklet misali yol alıp usta bir şoförlük manevrası ile yola düşüyoruz tekrar. Tekerlek paramparça, şokta mıyız, biraz evet, biraz hayır.


Hayatımızda ne çok kazalar olur. Galiba mesele kazalardan en az zararla çıkabilmekte, bu da ustalık istiyor işte. Kazalar hep olacak hayatımızda, acaba ustalık var mı bizlerde de!

Kaza sebebiyle geciktik, diğer arabadaki yol arkadaşlarımız merak etti bizi peşlerinde göremeyince, heyecanlandılar, kaygılandılar, yolda zorunlu mola verdiler.

Yeni tekerleklerle yola devam ediyoruz.İtiraf etmeliyim ki Datça'dan beri kaza yapacağız hissi var içimde, şimdi geçti gitti, rahatım artık. Çok klişe olacak ama "Her Şey Daha Güzel Olacak". Geçmiş olsun, ne güzel bir söz.

Kavala da geç bir öğle yemeği ya da akşamüstü yemeği hepimizi rahatlatıyor. İlk uzo kadehleri "şerefe / yasu" sözleriyle tokuşturuluyor biribirine.  Sohbet ve uzonun verdiği ferahlıkla daha da rahatlıyoruz. Bu gün daha yolumuz var, Kavala'ya fazla zaman ayırmadan, hızla içinden geçip Selanik'e ulaşmalıyız. Yaklaşık bir saat sonra Selanik gelecek. Gün batmak üzere, güneş eğik ışığını gönderiyor üzerimize, tam fotoğraf zamanı... "Bir baska sefere kuzum", "belki yarın, belki yarından da yakın"

Biraz dinlenelim, sonra Selanik içinde kısa bir yürüyüş ve bir arkadaşımızın yunanlı dostunun önerisiyle ve katılımıyla 1938 den beri açık olan bir bar. Çok güzel müzikler, birbirinden çok farklı sesler..

Seyahat süresince her akşam içeceğim, böyle karar verdim. 90 çeşit biradan ilk denediğimi çok beğeniyorum. Belçika birası "Lucifer" damak tadıma uygun bir bira.  "Ale" sınıfı altında yer alıyor. İyi canlı müzik dinlemeyi özlemişim. Bira, ortam, müzik, kendimden geçiyor muyum? iyi hissettiğim kesin.

Otele geç dönüş ve iyi bir uyku sonrası, sabah günaydın yerine KALİMERA.

Bulunduğu bölgenin dilinde günaydın diyebilmeli insan, selam verebilmeli, bir,iki,üç diye sayabilmeli, "En azından üç dilde ana avrat küfredemesen bile". Yol boyunca 10 a kadar sayıyorum, ve tekrarlıyorum.  ENA, DİYO, TRİA,.....

Sabah hoş bir tesadüf eski işyerinden bir arkadaşımla karşılaşıyorum otelin lobisinde. Dünya ne küçük!

Gurup ikiye bölündü bir kısmı alışveriş yapacak, ilk defa gelenler için kısa şehir turu. Şanslıyım bu günden itibaren bayram var, Selanik Azizi Dimitriosun günü.


                                                                Roma harabeleri,

 
Tipik akdeniz şehri.
 
devam edecek,



























Hiç yorum yok:

Yorum Gönder